Meta, Patrick Collison ve Dina Powell McCormick’i yönetim kuruluna aldı

Teknoloji dünyasının en etkili aktörlerinden Meta, yalnızca dijital alandaki değil, küresel politika ve ekonomik stratejilerdeki etkisini de artırma hedefiyle dikkat çekici bir adım attı. Şirket, yönetim kurulunu iki güçlü isimle genişletti: Dijital ödeme devi Stripe’ın kurucusu Patrick Collison ve hem Wall Street hem de Washington’da kritik görevler üstlenmiş olan Dina Powell McCormick. Bu atamalar, Meta’nın yalnızca ürün geliştirmeye değil, aynı zamanda siyasi dengelere ve küresel iş ilişkilerine yön verme iddiasını da gözler önüne seriyor.

İki Farklı Dünya, Ortak Hedefler

Patrick Collison, 2010 yılında kardeşi John Collison ile birlikte kurduğu Stripe sayesinde fintech sektöründe devrim niteliğinde adımlar attı. Günümüzde değeri 90 milyar doların üzerinde olan Stripe, dünya genelinde milyonlarca işletmeye dijital ödeme altyapısı sunuyor. Collison, yalnızca teknolojik vizyonuyla değil, aynı zamanda ekonomik eşitlik ve girişimcilik alanındaki çalışmalarıyla da tanınıyor. Meta CEO’su Mark Zuckerberg, Collison’un bu yönüne vurgu yaparak “Patrick, ekonomik fırsatları genişletmeye derin bir bağlılık gösteriyor” ifadelerini kullandı.

Dina Powell McCormick ise hem özel sektör hem de kamu yönetimindeki tecrübesiyle dikkat çekiyor. Goldman Sachs’ta 16 yılı aşkın süre üst düzey görevlerde bulunan McCormick, aynı zamanda ABD’nin iki farklı başkanı döneminde Beyaz Saray’da danışmanlık yaptı. George W. Bush yönetiminde Dışişleri Bakan Yardımcısı olarak Condoleezza Rice ile birlikte çalışan Powell McCormick, Donald Trump döneminde de Ulusal Güvenlik Danışman Yardımcısı olarak görev aldı. Zuckerberg, onun bu çok yönlü kariyerine atıfta bulunarak “Dina, girişimcilik ve ekonomik kalkınma konularında uzun yıllara dayanan deneyimlere sahip” dedi.

Zamanlama Dikkat Çekici: Stratejik Bir Hamle mi?

Meta’nın bu iki ismi yönetim kuruluna dahil etmesi, şirketin yakın dönemdeki politik değişiklikleri ve yaklaşmakta olan antitröst davası göz önüne alındığında, yalnızca teknik değil, siyasi ve kurumsal strateji açısından da dikkat çekici bir hamle olarak değerlendiriliyor. Axios’un haberine göre, bu atamalar Meta’nın yönetim kurulunu daha fazla küresel iş uzmanıyla genişletme planının bir parçası olarak görülüyor. Ancak bu değişimin zamanlaması, şirketin son dönemde Trump yönetimiyle ilişkilerini yeniden şekillendirmeye çalıştığı yönünde yorumlara da neden oluyor.

Ocak ayında UFC CEO’su Dana White’ın da yönetim kuruluna katılması, Meta’nın muhafazakâr çevrelere yönelik adımlarının bir parçası olarak değerlendirilmişti. Aynı dönemde, doğrulama programının sona erdirilmesi, çeşitlilik politikalarında değişikliğe gidilmesi ve Cumhuriyetçi Joel Kaplan’ın küresel ilişkiler başkanı olarak atanması da bu stratejik değişimin parçaları arasında yer aldı.

Kurulda Güç Dengeleri Değişiyor

Meta’nın yönetim kurulu, son atamalarla birlikte daha da çeşitli ve etkili hale geliyor. Halihazırda kurulda yer alan DoorDash CEO’su Tony Xu ve Andreessen Horowitz’in kurucu ortağı Marc Andreessen gibi isimler, teknoloji ve girişimcilik alanındaki etkilerini sürdürürken, Collison ve McCormick’in katılımıyla kurulun ekonomik ve siyasi karar süreçlerindeki yetkinliği de artmış olacak.

Collison’un daha önce Meta’nın danışma grubunda görev yapmış olması, şirket içi süreçlere aşina olduğunu gösteriyor. McCormick ise Meta ile ilk kez doğrudan çalışacak. Ancak geçmiş deneyimleri, onun şirketin özellikle küresel ilişkiler ve kamu politikaları alanında aktif bir rol oynayabileceğine işaret ediyor.

Geleceğe Yönelik Mesaj

Meta’nın bu adımı, yalnızca yönetim kurulunu güçlendirmekle kalmıyor; aynı zamanda şirketin gelecekteki yönelimi hakkında da güçlü sinyaller veriyor. Teknolojik inovasyon kadar küresel politika, regülasyon ve ekonomik kalkınma gibi alanlarda da söz sahibi olmayı hedefleyen Meta, yeni üyeleriyle birlikte hem dijital dünyadaki dönüşüme liderlik etmeyi hem de dünya genelindeki siyasal ve ekonomik dinamiklere daha entegre bir yaklaşım geliştirmeyi amaçlıyor.

Bu gelişmeler, Meta’nın yalnızca bir teknoloji şirketi olmanın ötesine geçerek küresel ölçekte daha stratejik bir aktör haline gelme arzusunun somut göstergesi olarak değerlendiriliyor.