Meta CEO’su Mark Zuckerberg, Federal Ticaret Komisyonu’nun (FTC) açtığı yüksek profilli antitröst davasında tanık kürsüsündeydi. Washington’daki bir mahkeme salonunda, ABD hükümetinin Meta’yı parçalama talebine karşı yıllar süren mücadelede belki de en kritik aşamaya gelindi. Zuckerberg, Meta’nın Instagram ve WhatsApp’ı rekabeti boğmak amacıyla satın almadığını savunmak için ifade verdi.
FTC, Meta’nın 2012’de Instagram’ı ve 2014’te WhatsApp’ı satın alarak sosyal medya pazarında haksız rekabet ortamı yarattığını ve tekel konumunu pekiştirdiğini öne sürüyor. Kurum, Meta’nın bu iki platformu elden çıkarmasını istiyor. Zuckerberg ise bu satın almaların yenilikçilik ve büyüme odaklı stratejik kararlar olduğunu savunuyor.
Zuckerberg Mahkemede: Kontrollü, Hazırlıklı ve Savunmada
Zuckerberg, salona iki koruması eşliğinde girerken yüzündeki ciddiyet dikkat çekiciydi. Duruşmaya gelmeden önce davayı düşürmeye yönelik tüm hukuki yolları tükettiği biliniyor. Ancak artık CEO olarak değil, şirketin geçmişteki kararlarının sorumluluğunu taşıyan bir tanık olarak mahkemede bulunuyordu.
FTC’nin baş avukatı Daniel Matheson’un soruları, Zuckerberg’i Facebook’un kuruluş yıllarına ve özellikle Instagram’ın satın alındığı döneme götürdü. Matheson, Zuckerberg’e “Geriye dönüp baktığında, MySpace’e satmadığına seviniyorsun, değil mi?” diye sordu. Zuckerberg, kısa ama net bir şekilde “Evet” dedi.
Bu soruyla başlayan sorgu, zaman içinde Meta’nın büyüme stratejisine dair kritik dönüm noktalarını gözler önüne serdi. 2006’dan beri şirketin “tek karar vericisi” olduğunu kabul eden Zuckerberg, geçmişte alınan stratejik kararların sorumluluğunu üstlendi.
Instagram Satın Alması: Stratejik Yatırım mı, Rekabeti Bastırma Girişimi mi?
FTC’nin temel iddialarından biri, Instagram’ın Facebook için bir tehdit oluşturduğu ve bu nedenle satın alındığı yönünde. Mahkemeye sunulan dahili e-postalar, Zuckerberg’in o dönemde Instagram’ın “gerçekten korkutucu” bir yükselişte olduğunu düşündüğünü ortaya koydu. E-postalarda, Facebook’un kendi fotoğraf paylaşım uygulaması olan “Facebook Camera”nın yavaş ilerlemesinden şikayetçi olduğu ve ekibine acil harekete geçilmesi gerektiğini vurguladığı görüldü.
Zuckerberg ise o günleri farklı hatırlıyor. “Instagram mobilde hızla büyüyordu ama bizim için asıl mesele, kullanıcılarımıza daha iyi hizmet sunmaktı” dedi. FTC avukatının “Instagram ve Facebook arkadaşları birbirine bağlamak için rekabet ediyor muydu?” sorusuna ise Zuckerberg, “Elbette. Ama olan şey bu muydu? Hatırladığım kadarıyla hayır” yanıtını verdi.
Pazar Tanımı ve Tekel İddiası Üzerine Tartışmalar
FTC, Meta’nın “kişisel sosyal ağ hizmetleri” pazarında tekel konumunda olduğunu savunuyor. Bu tanım, Snapchat ve MeWe gibi görece küçük rakipleri kapsarken, TikTok ve iMessage gibi diğer güçlü oyuncuları dışarıda bırakıyor. Meta’nın avukatı Mark Hansen, bu tanımı “yapay olarak daraltılmış” olarak nitelendirdi ve daha geniş bir “kullanıcı dikkati pazarı” üzerinden değerlendirme yapılması gerektiğini savundu.
Meta, davada TikTok’un ABD’de bir süreliğine çevrimdışı kalmasının ardından Facebook ve Instagram kullanımının artmasını örnek gösterdi. Aynı şekilde, Facebook’un 2021’deki global kesintisinde YouTube’un kullanım oranının Snapchat’ten çok daha fazla arttığını belirtti. Bu veriler, Meta’ya göre pazarın aslında çok daha rekabetçi ve dinamik olduğunu gösteriyor.
FTC’nin Zorlu Görevi
Yasal sürecin ilerleyen haftalarında, FTC’nin sadece Meta’nın pazarda tekel olduğunu değil, aynı zamanda bu gücü yasa dışı yollarla elde ettiğini ve sürdürdüğünü de kanıtlaması gerekecek. Bu da yalnızca satın almaların niyetini değil, aynı zamanda bu işlemlerin rekabet üzerindeki fiili etkisini de kapsamlı biçimde ortaya koymayı gerektiriyor.
FTC, Zuckerberg’in Facebook’u satmak yerine büyütme kararlılığını bir stratejik vizyon değil, pazar hâkimiyetini ele geçirme çabası olarak yorumluyor. Meta ise bunun aksine, şirketin küresel ölçekte yatırım yapma ve ürünlerini büyütme potansiyelini kullandığını savunuyor.
Mahkemenin Seyri ve Önemi
Davanın sonucunda yalnızca Meta’nın geleceği değil, teknoloji devlerinin büyüme ve birleşme stratejileri üzerinde de dönüştürücü etkiler yaratabilecek bir yargı kararı çıkabilir. Bu süreç, dijital çağda rekabet hukukunun sınırlarını yeniden çizebilir.
Zuckerberg’in mahkemeden ayrıldığı anlar, yalnızca bir CEO’nun ifade verdiği anlar değil, aynı zamanda dijital ekonominin kaderini etkileyebilecek bir mücadelenin sembolü haline geldi. Bu dava, hem teknoloji endüstrisi hem de kamu politikaları açısından yeni bir dönüm noktası olabilir.