ABD Adalet Bakanlığı ile Google arasında süregelen antitröst davası, teknoloji dünyasında şimdiye kadar görülen en kapsamlı ve dönüştürücü yasal mücadelelerden biri olarak tarihe geçmeye aday. Yargıç Amit Mehta’nın 2023 yılında Google’ın arama motoru pazarında tekel olduğuna hükmetmesinin ardından, artık mesele yalnızca “ne oldu” değil, “şimdi ne yapılmalı” sorusuna cevap aramak.
Washington’da devam eden son duruşmalarda, hükümetin önerdiği radikal çözümler ile Google’ın kendi pozisyonunu savunma biçimi arasındaki uçurum, teknoloji çağında adil rekabetin ne anlama geldiği sorusunu yeniden gündeme taşıyor.
“Kısır Döngü” mü, “Mükemmel Sistem” mi?
Davanın açılışında söz alan Adalet Bakanlığı avukatı David Dahlquist, Google’ın arama motoru pazarındaki baskın konumunu, “kısır döngü” olarak adlandırdığı bir grafikle özetledi: Google, Safari gibi platformlarda varsayılan arama motoru olmak için milyarlarca dolar ödüyor; bu sayede daha fazla kullanıcıya ulaşıyor, daha fazla veri topluyor, sonuçlarını iyileştiriyor ve bu da daha fazla gelir ve daha fazla varsayılan anlaşması anlamına geliyor.
Google ise bu yapının bir “erdemli döngü” olduğunu, elde edilen başarının hizmet kalitesiyle kazanıldığını savunuyor. Ancak Bakanlık, bu sistemin pazarın doğal rekabet dinamiklerini felce uğrattığını düşünüyor.
Bakanlık Üç Temel Adımda Israrcı
Adalet Bakanlığı, Google’ın piyasa gücünü törpülemek için üç temel adım atılması gerektiğini belirtiyor:
- Varsayılan Arama Motoru Anlaşmalarının Yasaklanması: Özellikle Apple’a yılda yaklaşık 20 milyar dolar ödenerek Safari’de varsayılan arama motoru olma hakkı gibi büyük ölçekli anlaşmaların rekabeti engellediği düşünülüyor. Bakanlık, bu tür anlaşmaların tümüyle sona erdirilmesini istiyor.
- Chrome’un Google’dan Ayrılması: İnternet tarayıcısı Chrome’un, kullanıcıların %35’inin arama yolculuğuna başladığı yer olduğu vurgulanıyor. 4 milyardan fazla kullanıcıya sahip tarayıcının bağımsız bir şirket haline gelmesi öneriliyor. Bu, piyasada yeni fırsatlar yaratacağı savunulan radikal bir adım.
- Arama Verilerinin Lisanslanması: En tartışmalı tekliflerden biri, Google’ın arama dizinini ve verilerini rakiplerine lisanslamaya zorlanması. Bu, Google için ticari sırların ifşası ve veri gizliliği endişeleri nedeniyle ciddi bir tehdit oluşturuyor.
“Rakipler Yararlanmak İstiyor, Ancak Yatırım Yapmadan”
Google’ın baş avukatlarından John Schmidtlein, bu taleplerin yalnızca rekabeti artırmak değil, doğrudan Google’ın çabalarının meyvesinden rakipleri yararlandırmak olduğunu savunuyor. Şirket, veri paylaşımının sadece teknik değil, etik ve güvenlik açısından da riskli olduğunu öne sürüyor.
Google’ın tezine göre, ChatGPT ve benzeri yapay zeka destekli sistemlerin yükselişi, arama pazarında zaten yoğun bir rekabetin yaşandığını kanıtlıyor. Şirket, OpenAI CEO’su Sam Altman’ın viral başarıya dair açıklamalarını ve OpenAI içi belgeleri örnek göstererek, yeni oyuncuların yükselme şansı olduğunu vurguluyor.
Yapay Zeka Yeni Cephe: Gemini vs. ChatGPT
Davada bu kez öne çıkan yeni bir boyut daha var: Yapay zeka. 2023’te arada sırada gündeme gelen bu konu, artık mahkeme salonunun merkezinde. Hükümet, Google’ın Gemini adlı yapay zeka projesinde aynı stratejik tekelleşmeyi uyguladığını iddia ediyor. ChatGPT gibi modellerin rekabetin sağlandığını gösterdiği yönündeki savunmalara karşı ise, Dahlquist “yapay zeka, arama ile aynı şey değildir” diyerek ayrım yapılması gerektiğini ifade ediyor.
OpenAI ve Perplexity gibi şirketlerin yöneticileri ile Gemini’nin eski lideri Sissie Hsiao’nun da tanık olarak dinleneceği bu süreç, yapay zekanın arama pazarındaki rolünü tanımlamak açısından kritik olacak.
Peki, Adil Bir Arama Pazarı Nasıl Olur?
Davanın belki de en temel sorusu bu: Adil bir arama pazarı nasıl görünmeli?
Google, “En iyi ürünü sunduğumuz için lideriz” tezine sıkı sıkıya bağlı. Ancak Adalet Bakanlığı, Google’ın rekabeti dışlayacak kadar güçlü bir pozisyon elde ettiğini ve artık özgür bir pazarın değil, bir hegemonun hüküm sürdüğü bir sistemin var olduğunu savunuyor.
Yargıç Mehta’nın ise bu iki görüş arasında orta bir yol bulma çabası dikkat çekiyor. Ancak mevcut çözüm önerilerinin yapısal değişiklikler gerektirmesi, mahkemeyi teknik bir karardan ziyade tarihî bir dönüşüm planı yapmaya zorluyor.
Sıradan Bir Dava Değil
Bu dava, yalnızca Google’ın geleceğini değil, dijital dünyanın nasıl şekilleneceğini de belirleyecek. Eğer Adalet Bakanlığı taleplerinde başarılı olursa, bu yalnızca Google için değil, Amazon’dan Meta’ya kadar birçok teknoloji devi için de bir uyarı niteliğinde olacak. Öte yandan, mahkeme radikal değişimleri reddederse, “başarıyı cezalandırmak mı doğru?” sorusu teknoloji tarihinde uzun süre tartışılmaya devam edecek.
Son karar henüz verilmiş değil, ancak şurası kesin: Bu dava, yalnızca hukuk kitaplarında değil, dijital çağın işleyişine dair paradigmalarda da derin izler bırakacak.